Evde bir çekmecede duruyor, yitirdiklerimin kara çerçevelere hapsedilmiş yüzleri... Her bir yüzün üzerinde, onları hüzünlü bir cenazede ceketrHiin yakasına rapteden topluigne izleri... Kimini ecel denilen meçhul nehre bırakmışım kendi ellerimle... Kimini hain saldırılar almış benden; kalleşçe... Kimi vakitli gitmiş, sırasız ölmüş kimi... Oğlunu gömmüş babalar, finalini hazırlamış ressamlar, son yolculuğa şiirlerle uğurlanmış dostlar... Tanıştıklarım da var içlerinde, hiç tanıyamadan kaybettiklerim de...
"Aydınlığı karanlığı, savaşla barışı, yükselişle
alçalışı tanımış olan kişi, hayatı gerçekten yaşamış
sayılır.."
Her şeye hümanizm penceresinden bakan Stefan Zweig,
öykülerinde olay ve kişi davranışlarını, kişilerinin,
düşün dünyalarını, en önemsiz sayılabilecek ayrıntılara
kadar işlerken yalın bir lirizm, vurucu bir gerilim
sağlamayı ustalıkla başarır.
Kısa bir tatil için Avusturya Alplerine giden bir baron, zamanını zararsız bir flörtle renklendirmenin yollarını aramaktadır. Kendine fazlasıyla güvenen ve gönül maceralarına her zaman açık olan bu müzmin kadın avcısı, kısa sürede kendisine bir av bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Tanışıp yakınlaşmak istediği kadının on iki yaşındaki oğluyla ahbaplık kurarak işe koyulur. Yakıcı Sır annesini elde etmek isteyen bu narsist çapkın tarafından kullanılan bir çocuğun hikâyesidir aslında. Ne var ki, yetişkin dünyası bazen masum çocuklara büyüklere göründüğünden çok daha berrak görünmektedir…
(Tanıtım Bülteninden)
Kısa bir tatil için Avusturya Alplerine giden bir baron, zamanını zararsız bir flörtle renklendirmenin yollarını aramaktadır. Kendine fazlasıyla güvenen ve gönül maceralarına her zaman açık olan bu müzmin kadın avcısı, kısa sürede kendisine bir av bulmakta hiç zorlanmayacaktır. Tanışıp yakınlaşmak istediği kadının on iki yaşındaki oğluyla ahbaplık kurarak işe koyulur. Yakıcı Sır annesini elde etmek isteyen bu narsist çapkın tarafından kullanılan bir çocuğun hikâyesidir aslında. Ne var ki, yetişkin dünyası bazen masum çocuklara büyüklere göründüğünden çok daha berrak görünmektedir…
(Tanıtım Bülteninden)
Sunay Akın’ın Önsöz’de dediği gibi, bu kitapta “Kibele’nin kızı Buket Şahin Latin Amerika’nın ezilen halklarına süt taşıyor”...
Guetemala’da Maya kadınlarına... Haiti’de ayak yıkayıcılara... Nikaragua ve Meksika’nın ölüm trenlerindeki kaçak göçmenlere... Paranalı kır gerillası Che’ye... Bolivar’ın Bogota, Caracas ve Panama’sına... Chavez’in devrimci Venezuela’sına... Belize ülkesinde siyah orkidelere... Potosi’de insan yiyen dağ “Cerro Rico”ya... Bolivya’da tuzdan yapılmış pansiyona, tuzdan yatağa, tuzdan masaya... Peru ve Bolivya'nın mavi gözlü lamalarına, And ve İllimani Dağlarına... Dünyanın en yüksek gölü Titicaca’ya... Key West’te Hemingway’in altı parmaklı kedilerine...
“Üstelik bilginin, sanal ortamda, farenin bulması için labirentin ortasına konulan peynir gibi sunulduğu bir dönemde, duvarları yıkarak yapıyor bunu.”
Belki, sonunda, önemli olan, boyuna "uzak" olandan daha da uzaklaşmağa; "yakın" olana daha da yakınlaşmağa çalışmak yerine, tersini de -evet, yalnızca "denemiş" olmak için de olsa-, bütün eksikliği ve fazlalığıyla, bütün hafifliği ve ağırlığıyla, denemek... Burada, bu, deneniyor...
Sevgili arkadaşım;
Hepimiz bir diğerinin hikâyesinin bir köşesi, birbirini bir yerlerde mutlaka tamamlayan film kareleriyiz. Kendimize yaklaştıkça ben, biraz uzaklaştıkça diğerleriyiz. Ve eğer tek bir sesin peşinden gideceksek hayatta, bu sadece kendi sesimiz. Çünkü yazdığımız eninde sonunda kendi hikâyemiz.
Sakin kitabıyla bizi her anın içinde gizli sakinlik adalarına davet eden Ege Soley, şimdi de kendimize daha yakın hissetmenin yollarını açıyor bize. Dünyanın gürültüsünden, hayatın hızından uzun zamandır ihmal ettiğimiz kendi sesimizi duymak için...
Çevirmenin Önsözü:
Hem Uzak, Hem Yakın Bir Hikâye
Emek Ergun
Amerikalı siyah lezbiyen feminist şair, yazar ve aktivist Audre Lorde, Sister Outsider [Dışarıdaki Kız Kardeş] (1984, s. 43) adlı kitabında şöyle der,
Kadınların sözleri çığlık çığlığa duyulmayı beklerken, o sözleri arayıp bulmaya, okumaya, paylaşmaya ve kendi hayatlarımıza uyup uymadıklarını sorgulamaya dair bir sorumluluğumuz olduğunu hepimiz bilmeliyiz. Bize dayatılmış ve çoğu zaman kendimizinmişçesine kabullendiğimiz ayırıcı safsatalarının arkasına saklanmamalıyız.