"Anımsadığım tüm sözcükler anımsayabildiğim tek bir sözcüktü: Yara!"
Eğer bu kitabı okurken baştan sona keder içinde bir Nilgün Marmara bulacağınızı düşünüyorsanız baştan uyaralım; yok!
Çünkü onun derdi kederle değildi. O, kendini buraya ait hissetmiyordu sadece... Ece Ayhan'ın da dediği gibi dünyayla yaralıydı. Dünyayla derdi vardı. Ondan bahsederken edebiyata, şiire bakışına, eselerine, yazdıklarına bakmamak, o yarayı bütün buralarda aramayıp sadece filmin sonundaki intiharına bakmak "Doğdu ve öldü!" demekle aynıdır.
Nilgün Marmara sadece doğup ölmedi. Yaşadı da. İyi bir şair ya da yazar olmak değildi derdi. Bu yüzden şiirlerini kimseye göstermedi. Sadece yazar, şair değil; eş, evlat, anne, kızkardeşti. Bu hayata dair hiçbir unvanı, hiçbir aidiyeti almak istemiyordu üzerine. Şiirlerinde varoluşun ve arayışın bütün izleri vardı. İçi boş, öylesine bir gitme isteği, bir vazgeçiş değildi ondaki ölüm arzusu... Ölümü, varolmanın başka bir boyutu olarak görüyordu.
Bu kitap onun dünyasını, hayata bakışını görmek için yazıldı. Bu kitap intiharı, şair Nilgün Marmara'nın önüne koyulmasın diye yazıldı.