Konusu:
“Geçsin diye beklediklerimizin toplamıyız aslında. Beyhude bir iç çekiş.”
Yalnızlıkla sınanan bir hayat ezberinin farklı köşelerinde, farklı sebeplerden dolayı kaybolmuş bir adamın ve bir kadının romanı “Bütün Ateşler Söndüğünde”; karanlığı koyultan büyük bir yasın ve köksüzlükle birleşince en az o yas kadar yaralayıcı olan karşılıksız bir aşkın gölgesinde, tam da söz bitti derken kurulmaya başlanan yepyeni bir cümlenin, tesellinin ve telafinin, kaderde açılan o gediğin hikâyesi… Beklemek bittiğinde beliren o yolun başına bakıyor Filiz Özdem; dağlara küsenlerin sessizliğini dağlara veriyor.
Ne de olsa bütün ateşler söndüğünde yaralar da çoktan dağlanmış demektir. Burnun dünyayı daha farklı koklar artık. Gözlerin daha içe içe bakar ya da belki tam tersi… gözlerini dış dünyada gördüklerinde bırakırsın. Kertenkelenin kopan kuyruğunun yeniden çıkması gibi, yeni kuyruk gözlerin oluşmaya başlar. Kuyruk gözlerinle aynalara baktığında başka bir sen görürsün. Yansımanın görüntüsü bazen ürkütür seni, bir yabancı gibi elini uzatıp tokalaşmak, o kendine dokunmak, onu kendin olduğuna inandırmak istersin.