Yazara Gore Listeleme

  • Jean-Paul Sartre
    insan sesi mp3 - Türkçe
    9 Ayrım
    182,27 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Metin Artım
    İçindekiler; 1) Bulantıdan Altona' ya, Roman sanatı üstüne, gerçekçilik üstüne, sözcüklerin çevresinde, kültür alanında silahsızlanma, dünle bugün, Nobel armağanı konusunda. 2) Amerika' ya gitmekten niçin vazgeçtim, bir Amerikalı Sartre 'a cevap veriyor.
  • jean-paul sartre
    insan sesi mp3 - Türkçe
    12 Ayrım
    243,90 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Şirin Hülya Sarıhan
    Çark'ın senaryosu 1946'da yazıldı. Başlangıçta, ilgimi çeken, anglosakson romancıların savaştan önce sık sık uyguladıkları bir tekniği ekrana aktarmaktı. Bakış açılarının çoğulluğu düşüncesinden esinlendim. İmgelediğim filmde zamandizin altüst edilmekle kalmıyor, aynı kişi, Helene, ondan söz eden kimsenin bakış açısına göre çok farklı görünümlerde sergileniyordu... Düşündüm de... Zengin petrol kaynakları olan küçük bir ülke. Ve devrim yapmak niyetiyle iktidara gelen bir adamın durumu... Sosyalizme gerçekten inanan namuslu ve açık yürekli bir kişiyi seçerek, sorunun kişiden ya da karakter yapısından kaynaklanmadığını göstermek istedim. Yabancı güçlerin kuklalar aracılığıyla egemen olduğu bir ülkede, çürümüş olan, iktidarın kendisidir; iktidarı ellerinde tutanlar da tıpkı Jean gibi, kendilerine rağmen cani olur. Jean-Paul Sartre, Kasım 1968
  • Jean-Paul SARTRE
    metin - Türkçe
    1 Ayrım
    1,08 MB
    Eser Türü: Kitap
    Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi açısından değil genel olarak felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir...
  • Jean-Paul Sartre
    metin - Türkçe
    1 Ayrım
    222,60 KB
    Eser Türü: Kitap
    1946 yılında kaleme aldığı L’Engrenage (Çark) senaryosu 1948’de yayımlanır. Aynı yıl sahnelenen Les Mains sales (Kirli Eller) oyunuyla benzer düzlemde yer alan bu çalışmasında Sartre bireyin toplumla ve kendisiyle olan kavgasına komünizm, particilik sorunları ekseninde yer verir. 1951’de kendi açısından tiyatro yapıtları içerisinde bir zirve olan Le Diable et le Bon Dieu (Şeytan ve Yüce Tanrı) oyununu yazar. Alman romantizminin ve Sturm und Drang ekolünün ilk defa tarihsel gerçeklik kaygısını öne çıkartan Goethe’nin Goetz von Berlichingen (1774) oyununun kaynaklık ettiği Şeytan ve Yüce Tanrı (Le diable et le bon dieu, 1951) Sartre’ın henüz ondört yaşındayken roman olarak tasarladığı bir yapıttır. Goethe’nin yapıtı gibi oldukça hızlı ve sahneler arası geçişlerin güçlü bir dramatik aksiyonla ilerlediği Şeytan ve Yüce Tanrı Sartre’ın ilk dönem yapıtlarına egemen olan özgürlüğün “mutlak” karakterinden belirgin şekilde ayrılır. Özgürlüğün mutlak olmadığını Gœtz, Heinrich, Nasty ve Hilda gibi karakterlerin geçmişlerini ve şimdi’lerini yorumlama ediminde somutlaşan bir “seçme” eylemi belirler. İyilik, kötülük oyununun farklı yüzlerinin açığa çıkartıldığı bu oyun; varlık ve hiçlik durumunun kişinin bir kefaret olarak sunamayacağı kendindeliğinden kaynaklandığı olgusu ve Pascal’ın bahsinde açığa çıkan “kötünün zaferi”ne varlığın tarihsel grameri üzerinden yapılmış bir müdahaledir.( Ahmet Bozkurt, Mimesis )
  • Jean-Paul Sartre
    metin - Türkçe
    3 Ayrım
    2,10 MB
    Eser Türü: Kitap
    Yaşanmayan Zaman, çağımıza damgasını vurmuş büyük Fransız yazarı ve düşünürü Jean-Paul Sartre'ın, edebiyat alanında kaleme aldığı yapıtları arasında çok büyük bir yeri olan Özgürlük Yolları başlıklı üçlemesinin ikinci kitabı. Üstelik bu üçleme, yazarın yapıtları arasında tek gerçekçi bir örnek. Romanın kahramanı Mathieu, üçlemenin ilki olan Akıl Çağı'nda özgürlük tutkusu ve birey olarak kendi kendinin sorumlusu olma kararlılığıyla, insanlarla toplumla yabancılaşarak, bir tür yalnızlığa mahkûm olmanın hüznünü yaşar. Yaşanmayan Zaman'da, yazar, Mathieu'nün kendi kendisiyle hesaplaşmasının yanı sıra, İkinci Dünya Savaşı'nın o korkunç uçurumunun kıyısında, savaş korkusuyla barış umudu arasında gidip gelen bir Avrupa'da geçmişinden koparılarak geleceğe akan yolun başında beklemek zorunda bırakılmış bir avuç insanın durağan ve sessiz acısını anlatmaktadır.