Kâzım Mirşan'ı ilkin, elime 1970'lerde geçen, 1966 yılında neş¬rettiği "Türk Metriği" isimli eseri ile tanımıştım. Daha sonra, 1970 yılında, "Prototürkçe Yazıtlar" isimli eserini de bulabildim. 1983 yılında kendisi ile direkt temas imkanı bulduğum zaman 1973 yılın¬da basılmış "Dechiffrierung der Protogriechischen Inschriften" ve 1978 yılında basılmış "Akmış Mekaniği, Altı Yarıjq Tîgin" isimli eserlerinin varlığını öğrendim.
Beni Kâzım Mirşan'a götüren Prototürkçe tabiri oldu. Milli bü¬tünlüğümüzü yıkmayı amaç edinmiş çevrelerin Türk dil bütünlüğü¬ne saldırdıklarını biliyor, Arapça ve Farsçası yoğun Doğu Anadolu'muzdaki bir lehçenin Türkçeden koparılıp müstakil bir dil-mişçesine kabul ettirilmek istendiğine şahit oluyorduk. Bu ortak gö¬rüşle sohbet ettiğimiz K. Mirşan'a bazı anılarımı aktardım:
"1964 yılında Kars-Erzurum arasında tren yolculuğu yaparken Horasan'dan kompartımanımıza iki kişi bindiler. Aralarında yörede Kürtçe diye tesmiye edilen lehçe ile konuşuyorlardı. Birlikte yolcu¬luk yaptığım edebiyat hocam kulağıma eğildi; Buralarda Arapça da konuşuluyor mu? dedi. Daha sonra, tam anlıyamıyorum ama bu şa¬hıslar ya kavga etmişler veya kavga edecekler, ifadelerinde bizim ta¬rafın (Türkistan aksanı) bozuk Arapçasından kelimeler geçiyor de¬mişti."
"Lise son sınıfı okuduğumuz dönemdi. Edebiyat derslerinde ar¬kadaşlarımdan Kürttürklerini hatırlıyorum. Bunlar halk edebiyatın¬da geçen bazı kelimeleri farklı telaffuz ederlerdi. Divan edebiyatı dersine gelince, bizim lügattan manasını çıkardığımız Arapça ve Farsça kelimelerin bir kısmının yaklaşık anlamlarını, bu arkadaşlar aralarında kullandıkları aşiret Türkçesinden bulabiliyorlardı."