Eserlere Göre Listeleme

Geçmiş yaşantımız, bugünkü yaşantımızı nasıl etkiler? Hayır diyememe, çekingenlik, çok yeme, sorumluluk alamama gibi yönlerimizi niçin değiştirmekte çok zorlanıyoruz ya da değiştiremiyoruz? Geçmişimize nasıl bakmalıyız? Başkalarıyla iletişim kurarken nelere dikkat etmeliyiz? Çocuklarımızı, öğrencilerimizi nasıl kırmadan motive ederek yönlendirebiliriz? Özgüven kazanmak neden çok önemli? Nasıl doğru hareket edebiliriz? Kendimizi motive ederken hayal gücümüzü nasıl doğru kullanabiliriz? Gaza gelmeyle motive olmak arasındaki fark nedir? Başarı stratejileri nelerdir? Başkalarıyla (eşimizle, çocuklarımızla, öğrencilerimizle) nasıl etkin iletişim kurabiliriz? 5 tane aile modeli vardır. Bu aile modellerinden bir tanesi doğru 4 tanesi yanlış aile modelidir. Yanlış aile modelleri genellikle farkında olmadan sorunlu çocuklar yetiştirir: Biz bu aile modellerinden hangi aile modeline giriyoruz? Biz hangi aile modelinde yetiştik? Ben aile kurduğum zaman hangi aile modeline uygun bir aile sahibi olmalıyım? Nasıl özgüven sahibi bir çocuk nasıl yetiştirebilirim? Düşüncelerimizi yönlendirmek hayatımızı nasıl etkiler ve düşüncelerimizi nasıl yönlendirebiliriz? Kendi değerimizi nasıl fark edebiliriz? Unutmayın, değersiz insan yoktur, kendi değerinin farkında olmayan insan vardır. Mutlu olmak için kendimizle ve hayatla barışık yaşamanın önemi Mutlu yaşamak için anlamlı bir hayat yaşamanın önemi Bakış açımızı genişleterek daha özgür yaşamak

Bu öykü neredeyse tarihin derinliklerine uzanır. Zalim bir prens bir canavara dönüşmüştür. Bir gün hayatına güzel bir kız konuk olur. Kızın ona acıması ile prens eski bedenine kavuşacak, kendisi de kıza âşık olacaktır. Sonrasında da sonsuza kadar mutlu yaşayacaklardır. Ne var ki, Bella ve Çirkin’in öyküsü de diğerleri gibi pek çok kez ve farklı şekillerde anlatılagelmiştir. Bununla birlikte, dinlediğiniz öykünün uyarlaması ne olursa olsun, aklınıza takılan hep aynı sorudur: Bize tanıtılan bu Prens ne olmuştur da bir canavara dönüşmüştür? Bu kitaptaki öykü çağlar boyu anlatılanların arasından seçilerek alınmış bir uyarlamadır. Bu bir kibir ve kendini beğenmişlik, aşk ve öfke ile bir canavara dönüşmenin ve hiç kuşkusuz güzelliğin öyküsüdür.

Ötenazi meselesini en derinlikli işleyen yapımlardan biri olan İçimdeki Deniz'de gösterdiği performans ile Javier Bardem destan yazıyor. Filmde, Ramon Sampedro’nun 30 yıldır yatağa bağlı yaşamı, dokunaklı bir dille sinemaya aktarılmış. 30 yıldır bir yatakta geçen trajik bir hayat... Gençliğinde geçirdiği bir kazadan sonra hayatla tek ilişkisi deniz manzaralı penceresidir. Hayatına iki kadın girer: Avukat Julia ve köylü kızı Rosa. Bu iki kadından biri, boynundan aşağısı felçli adama hayatın anlamını tattırır ve onun "kurtuluşunu" sağlar.

Mario Levi ilk kez bu kadar içerden yazıyor kendisini, kendi kendisiyle söyleşiyor, kendine sorular soruyor. İçimdeki İstanbul Fotoğrafları, Mario Levi'nin "Mario Levi" olarak portresi... Renklerini, dillerini, insanını ayırmadan kucaklayan bir kent olarak İstanbul'un da portresi.... 1950'lerin İstanbulunda "Mario Levi" adıyla doğmak, çocuk olmak, büyümek, erkek olmak, yazar olmak üzerine sorular... Şehir değişir dönüşürken, Mario Levi de nasıl değişmiş dönüşmüştür, onun üzerine sorular... "Herkes kendi dilinde ölüyordu. Dilini fırtınalardan korumak için, yeterince duyurulamayan o yangınları, depremleri, aynaların acımasızlığını taşıma umuduyla en korunaklı yerlerinde hayatta tutmaya çalışanların sözleri... Bu sözlerin çağrısını hep duymak istemiştin. Dil... İnşa etmek istediğin dil, hangi dildi? Evlerin, odaların, sende Türkçeninkinin yanı sıra, başka dil dünyalarının, Fransızcanın ve Yahudi İspanyolcasının renkleri, sesleri ve duygularıyla da kalmıştı. Tabii aynı zamanda kaygıları, korkuları ve içe kapanmalarıyla da... Çocukluk günlerinde bu yaşadıklarının, şehrinin tarihinin, sendeki tarihinin kaçamayacağın gerçekleri arasında yer aldığının farkında değildin. Şehir seni kendisine, bu çağrısıyla da bağlıyordu. Biliyordun, çok iyi biliyordun asıl farklılığın, seni yazıya çağıranın o aynalardan geldiğini."