Son yıllarda Batılı sosyologlar, devlet kavramına ilişkin çeşitli sorunlarla giderek daha fazla ilgilenmeye başladılar. Devletin temel yapısal niteliklerini belirlemek, bu niteliklerin zaman süreci içinde ya da bir ülkeden diğerine ne tür değişikliklere uğradığını saptamak ve değişikliklerin kapsam ve önemini açıklamak bu sorunlar arasındadır. Bir diğeri, toplumsal faaliyetlerde devlet müdahalesinin artma nedenlerini, müdahale biçimlerini ve bu tür müdahalelerin etkilerini anlamaktır. Bir başka sorun ise, devlet politikalarının gerisindeki nedenleri ve bu politikaların yarattığı etkileri değerlendirmek, devletin gerek diğer kurumlar gerekse çeşitli uluslararası güç ve örgütlerle olan ilişkilerini açığa çıkarmaktır.
Son zamanlara kadar bu tür konular sosyolojinin ilgi alanının hemen hemen dışındaydı. Bu genel ilgisizlik, en azından üç nedenden kaynaklanıyordu.1 Birincisi, sosyolojinin bir bilim dalı olarak ortaya çıktığı toplumlarda "siyasal" ile "toplumsal" alan arasındaki kurumsal ayrım büyük ölçüde olağan karşılanıyor, sosyoloji inceleme alanı olarak toplumu seçtiğinden siyasal alanı ve dolayısıyla devlet olgusunu göz ardı ediyordu. İkincisi, devlet ve sivil toplum arasında bariz bir ayrım olmayan Amerika Birleşik Devletleri ve İngiltere gibi ülkelerde sosyologlar görevlerini toplumsal yaşamın daha mütevazi, somut, ku-rumsallaşmamış ve çoğu kez gizli yönlerini araştırmak olarak tanımlıyorlardı. Açıkça gözlemlenebilecek güç ve süreçler yerine zımni olanla, resmi düzenlemeler yerine gayri resmi uyarlamalarla, "planlı" kurumlar yerine "doğal" kurumlarla, toplumun görünürdeki yönleri yerine yüzeyin altındaki boyutlarıyla ilgileniyorlardı. Bu tür kaygılar sonucu zorunlu olarak devlet gibi görünürde ve resmi olan bir kurum ilgi alanı dışında bırakılıyordu. Üçüncüsü, birçok Batı ülkesinde sosyolojinin akademik bir disiplin olarak kabul görmesi için siyasal felsefe, anayasa hukuku ve siyaset bilimi gibi daha saygı duyulan ve varlığını kabul ettirmiş bilim dallarıyla rekabet etmesi gerekiyordu. Alanını tanımlarken, diğer bilim dallarında merkezi bir konumda olan devlet kavramı sosyolojinin sınırları dışında bırakılmıştı.
Bu geçmişe bakarak sosyolojinin devlet sorununu irdelemek için kendi geleneğinden yeterince malzeme çıkaramayacağını söyleyebiliriz. Ünlü sosyologlar arasında siyasal olaylar ve özellikle devlet olgusu sadece Max Weber'in çalışmalarında temel bir yer işgal eder. Buna rağmen Weber bile "devlet sosyolojisi" türü bir yapıt ortaya çıkaramamıştır. Bu konudaki yazılarının çoğu makale ya da müsvedde şeklindedir. Birçok sosyolog yanlış bile olsa, Weber'in meşru tahakküm ti-polojisini, siyasal olayların sosyolojik açıdan incelenmesine en önemli katkısı olarak görür.