Basit Katalog

OSMANLI DEVLETİ'NDE ERMENİ NÜFUSU 1. NÜFUS ARAŞTIRMALARI ÜZERİNE BİRKAÇ SÖZ * OSMANLI NÜFUSU VE KAYNAKLARI 2. Osmanlı Nüfus Sayımları 3. Salnameler 4. Nüfus İstatistik Defterleri 5. DİPLOMAT RAPORLARI 6. ERMENİ PATRİKHANESİ İSTATİSTİKLERİ 7. İNGİLİZ İSTATİSTİKLERİ (1919) 8. AMERİKAN İSTATİSTİKLERİ (1919) 9. SEÇİLMİŞ KAYNAKLARDA YER ALAN BİLGİLER 10. NÜFUS HESAPLAMALARINDA OLAĞANDIŞI FAKTÖRLER 11. ERMENİ NÜFUSU HAKKINDA YENİ ARAŞTIRMALAR 12. ERMENİ NÜFUSUYLA İLGİLİ SON DEĞERLENDİRME İKİNCİ BÖLÜM TEHCİR VE ERMENİLERİN SURİYE'YE NAKLİ a) Tehcire Giden Yol b) Tehcir ve Tehcirle İlgili Raporlar c) Rusya'ya ve Diğer Yerlere Göçler, Kalanlar ve Kayıplar ÜÇÜNCÜ BÖLÜM TEHCİR SONRASINDA ERMENİLER a) Geri Dönüş Kararnamesi ve Yerlerine Geri Dönen Ermeniler b) Geri Dönenlerin Anadolu'da İşgal Kuvvetleriyle İşbirliği Yapmaları c) Türk Milli Mücadelesini Takiben Dış Ülkelere Göç Eden Ermeniler 1. Rusya'ya 2. İran'a 3. Amerika'ya 4. Fransa'ya 5. Diğer Ülkelere

Beynin yalnızca yüzde beşini kullandığımız düşünülürse performansımızı arttırmak, pek çok bilinmezi kolaylıkla öğrenebilmek, güçlü bir belleğe sahip olmak, pek çok soruna, duruma en sonuç alıcı yoldan müdahale etmek için neler vermezdik ki… İşte söz konusu bu müdahaleler yollarından en içteni, en komplikasyonsuzu (yan etkisi en az olanı) ve en farklı olanı nedir acaba diye soracak olursak bunun yanıtının hipnoz olduğunu söyleyebiliriz. Çağların bilgi birikimini en bilimsel düzeyde kullanan yaklaşım, performansını arttırmak için çağımız hipnozu insanına önemli bir seçenek olarak sunmakta, arzu edilen pek çok sonucunda alınmasını sağlamaktadır. Y. Doç. Dr. Yalçın Kaya, hipnoz konusuna eğilerek, başta spor olmak üzere hayatın pek çok alanında insanların performanslarını arttırmak için hiçbir tehlike, yan etki ya da olağanüstü bir kayıp içermeyen hipnozu hokus pokus alanı olmaktan, istismar konusu yapılmaktan kurtararak bilimsel zemine taşımış, tıbbı müdahale gerektirmeyen pek çok sorunun çözümü yolunda önemli adımlar atarak hipnozu akademik dünyaya taşımış, böylelikle bilimsel zeminde ele alınmasını sağlamış, konunun ehil ellerce yürütülmesinin yolunu açmıştır. Kitapta, hipnozun kullanım alanları tek tek ele alınmakta, hangi alanlarda kullanıldığı eni boyuna incelenmekte, okuyucunun hipnozdan bilimsel olarak yararlanmasının yolları gösterilmektedir. Her insan, üstün performansla hayatını düzenlemek ister. Oysa hayat, hiç de böyle bir isteğin önünü doğrudan açmış değildir. İşte tam da burada hipnoz devreye girmektedir. Hayatın güçlüklerini yenmek, yeni yaşam yolları açmak, mutluluğu sahip olmak için iplerin elimizde olduğunu hipnoz bilimi bize söylemektedir.

Sevgili anne babalar ve öğretmenler; hiperaktif çocukta yaşama sevinci, yaratıcılık, girişimcilik, hayal gücü ve cesareti yaşatmak ve geliştirmek sizin elinizdedir. Bunun için neler yapmanız gerektiğini bu kitapta öğreneceksiniz.

Yazar, ana tema olarak, İslam ve Batı medeniyetlerinin birbiriyle olan münasebetlerini ve dünya tarihi içindeki yerlerini ele almaktadır. ~Soğuk savaş döneminde yazılmış olmasına rağmen, eser, yazarının engin vizyonu sayesinde günümüzdeki medeniyet tartışmalarına da ışık tutuyor. ~Yazar'a göre bugün "...İnsanlar uygarlıkların karşı karşıya gelmesinden her zamankinden daha çok söz etmektedirler, fakat gerçekte uygarlıklar sadece muhtelif ırkların aynı topluluk içinde, aynı anda mevcudiyeti söz konusu olduğunda çatışmaktadır. Dünyada ise sadece güçler, sadece hakimiyet için çatışır. Bir ortak medeniyetin arkasında birleşen Avrupa'nın kanlı tarihi bunun için bir kanıt teşkil etmektedir. ~"Yine de bizim ilgilendiğimiz sahada ortaya çıkan şablon, medeniyetlerin çatışması değil, her bir medeniyetin modernlikle çatışmasını içermektedir. Ve eğer bir tür dayanışmadan bahsedilecekse, bu dayanışma içlerinde Batının da dahil olduğu medeniyetlerin kontrolden çıkmış modernliğe karşı dayanışması olabilir. Bu çerçeve içerisinde, İslam da yüce mesajını sunabilir."

Hoşgörü, insan toplumlarının kalıcı bir barış ve huzur ortamında yaşayabilmelerinin vazgeçilmez şartıdır. Bu sadece bugün böyle değildir. Dün de böyleydi, yarın da böyle kalacaktır. Hoşgörünün iki temel alanı vardır. Birincisi, toplumsal hoşgörüdür. Toplumsal hoşgörünün sosyolojik bir olgu olarak yerleşmesi zaman alır. Hoşgörünün ikinci boyutu siyasal alanla, daha doğrusu devletin toplumsal hayattaki yeriyle ilgilidir.

Bu kitap kendisinden bir yıl sonra doğduğum Cumhuriyetimize adanmıştır. Yakın tarihimizi yalan ve yanlış okutmanın felâketli çelişkileri ve millî birliğimizde yaptığı çatlak ortadadır. Önceki (Osmanlı) devletimizle, Türklüğün son ve sonsuz (Ebed-müddet) devlet olmasını dilediğimiz Cumhuriyet’in manevî temelleri burada karşılaştırılacaktır. Türkiye’de esasen başlamış bulunan restorasyon (onarım) çağına bu kitapta bazı fikir kapılarının açılmasına çalışılacaktır.

İhtiyaçları fazlalaşan insanlar, kaynakların sınırlarını zorlamaya itilir ve yollarına çıkan savunmasız birinden bile irkilir. İş ve ücretler, yiyecek ve barınma, cesaret ve iyi niyet; hepsi sahip olamadıkları şeylerdir. Işık gölgeye dönüşür ve karanlık yüreklerini doldurur. Bu karanlık, insanın içindeki zayıflığı ele geçirir ve onu utanç verici işlere zorlar. Artık hiçbir dehşet veya korku dışlanmaz. Ümitsizlik ve çaresizlikle hepsi kötülük ve suça yönelir... Hepsi sefilleşmiş, bozulmuş birer pislik gibi gözükür. Fakat o denli alçalmış kişilerin de daha fazla alçalamayacağı bir çizgi vardır ve bu dönüm noktasında, dış dünya adeta yutar bu zavallı, talihsiz, kimliksiz insanları... Onlar Sefiller’dir; toplumdan dışlananlar... “Bana Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklısınız. Sosyal sorunlar sınırları aşıyor. İnsan soyunun yaraları, yeryüzünü kaplayan o geniş yaralar, haritalardaki o mavi ya da kırmızı çizgilerde durmuyor hiç. İnsanoğlunun bilgisizlik ve umutsuzluk içinde bulunduğu, çocuğun kendisini eğitecek bir kitap ve ısıtacak bir ocak bulamadığı için acı çektiği her yerde Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: ‘Sizin için geliyorum! Açın kapıyı bana!’ Uygarlığın, içinde yaşadığımız şu alabildiğine karanlık saatinde, sefilin adı ‘insan’dır. O insan, bütün iklimlerde can çekişiyor ve bütün dillerde inliyor. Elimden geleni yapıyorum. Evrensel acıyla acı çekiyor ve onu hafifletebilmek için çalışıyorum. Elimdeki güç, bir insanın çok zayıf gücü; öyle olduğu için de herkese haykırıyorum: Yardım edin bana!”

"Bugün, adına yasal olarak devletin lâikliği denilen tepki biçimi büyük ölçüde batı ve hatta Fransız toplumuna özgü bir olgudur; ...o Fransız Afrika'sında sömürgeciliğin tasfiyesinden sonra kurulan bazı yeni devletlerin rejimlerine de esin kaynağı olmuştur." "Devletin laikliği denilen bu öğreti, tarihi olarak büyük ölçüde Katolik kilisesi karşıtlığından, onun merkeziyetçiliğinden, dogmalarının katılığından, ahlâkından, disiplininden doğmuştur."

Wess Roberts'in Bestseller'i 'Hun Atilla'nın Liderlik Sırları' yayın ve iş dünyasına bir kasırga gibi girdi. Bu eser yapımcısını son yılların liderlik konusunda yazan en orijinal ve etkileyici yazarı haline getirdi. Kitap, toplam beş yüz bin adet sattı. Hun Attila'nın Zafer Sırları 'ndaysa Roberts, Attila'nın bilgeliği ve organizasyonlardaki başarılı liderlik problemlerini çözümleyişini irdeliyor. Odak noktası yine strateji; ama yazar bu kez bir adım daha ileri gidiyor. Eğer 'Liderlik Sırları' askerleri yetiştirmeye ve onlardan değerli komutanlar çıkarmaya yaradıysa, Zafer Sırları ordular için tutarlı savaş planları ve kolay kazanmanın yollarını gösteriyor.

Hukuk eğitiminin ilk aşamasında yer alan Hukuka Giriş, hukukun temel kavramları, hukuk kurallarının içeriği ve nasıl olması gerektiği konularında ve hukukun genel teorisi üzerinde bilgi verilmesini amaçlayan bir bilimsel araştırmadır. Bu bakımdan Hukuka Giriş bir genel hukuk bilgisi veya hukukun genel teorisidir (Théorie générale du droit - Allgemeine Rechtslehre). Bu teori bir taraftan hukukun birbirine uyumlu ilkelerine ve diğer taraftan ahlak ve adalet kavramlarına dayanır. Hukuka Giriş’in konusu hukuk biliminin temelini oluşturan ilkeleri uyumlu bir şekilde ortaya koymaktır. Hukuka Giriş, içeriği bakımından çok yönlüdür. Gerçekten hukuk, üzerinde inceleme ve uzmanlık konularını oluşturan pek çok hukuk dalını kapsamaktadır. Bu bakımdan Hukuka Giriş’in konusunun sınırlanması ayrı bir önem taşımaktadır. Hukuk eğitimine yardımcı olabilmek amaç ve arzusuyla hazırlanmış olan bu kitapta, hukukun çeşitli dallarına kısaca değinildikten sonra, hukuka toplu bir bakış açısı altında hukukun genel kavramlarının bir sistem içinde incelenerek açıklanmasına çalışılmıştır. Tecrübeler şunu göstermiştir ki, hukukun temel kavramlarının iyi bilinmesi hukuk teknik ve kültürünü zenginleştirdiği gibi, hukukun kendisine özgü hukuki düşünce ve hukuk mantığının ve hukuk tekniğinin kazanılmasında önemli rol oynamaktadır. Hukuki düşünce ve bilgiye sahip olan bir kimse, karşısına çıkan hukuki problemlerin çözümünde hukuka uygun, amaca elverişli ve sağlam hukuksal gerekçelere dayanan, kabul edilebilir çözüm yollarını araştırabilmek ve bulabilmek yeteneğine sahip olabilmektedir.

Güzel görmek, güzel bakmak ve güzel yaşamak üzerine bir kitap bu. Kalbimizi titreten, tam da bizim yaşadıklarımızı dile getiren öyküler eşliğinde hayata gülümsemeyi öğreneceksiniz bu kitapla. Çizdiğiniz sınırların içinde sıkışıp kalan ruhunuza nefes aldırmak, gözlerinizi güzelliklere açmak için bulunmaz fırsatlar sunan eser, yaşamın her anına dokunuyor ince ince. İçimizden birinin sesiyle konuşuyor adeta. Ve affetmeyi, önyargılarınızdan kurtulmayı, çocukları sevmeyi, yeri geldikçe bir çocuk olmayı, yaşamın tatlı sürprizlerini keşfetmenin yollarını fısıldıyor kulağınıza. Hayatın kuytu köşelerine saklanan güzellikleri buluyor ve avuçlarınıza veriyor. Sınırsız bir yaşamın kapılarını bu kitapla aralayabilirsiniz. Varlığını ve hayatı yeniden tanımlamak, yaşamın acı tatlı her yüzüne kalbini açabilmek isteyenlere...

Başarı sadece, güçlük, azim ve sebattır. Başarısızlık ancak batıl acizlik, himmet (gayret) zayıflığı ve görüş bozukluğudur. Müslüman asırlar boyunca, kendini ve çevresindekileri ilerlemeye layık görmeyen sıradan bir insana dönüşmesiyle bugün insanlığın sıkıntısını çektiği duruma düştü. Artık müslümanlar daha önce dünyayı idare ederken şimdi yolun kenarında kendisi yürümeden yürüyenleri seyrederek yaşar hale gelmiştir. Öyle olunca insanlık kafilesinin başkanlığını batılılar aldı. Onlar gayb alemini ve oradakileri bilmedikleri için insanın bir yönünü, diğer yönünün aleyhine idare eden, tek gözle bakan, sapık olan ve saptıran millettir.

ABD 11 Eylül 2001'de büyük bir felaket yaşadı. Asrın en büyük terörist saldırısında binlerce insan hayatını kaybetti, geride kalanların hayatları ise bir daha hiç eskisi gibi olmamak üzere değişti. Dünya dengelerini altüst eden bu olay hakkında çok şey yazıldı, çok şey söylendi. Bugün bir tarafta Amerikan hükümetinin yaptığı resmi açıklamalar, bir tarafta ise bağımsız araştırmacıların ortaya çıkardıkları, resmi açıklamaların aksini gösteren ciddi kanıtlar var. Saldırının üzerinden geçen dört yıl sonunda milyonlarca dürüst Amerikan vatandaşı üzülerek kabul etmek zorunda ki hükümetleri kendilerine gerçekleri söylemiyor. Bu da akla bir dizi cevabı belirsiz soru getiriyor; -11 Eylül saldırılarını gerçekten El Kaide mi düzenledi yoksa saldırılar içeriden mi yönetildi? -Bush yönetimi olay sonrasında yapılacak araştırmaları neden önlemeye çalıştı? -Saldırıların hemen sonrasında olay yerindeki kanıtlar neden apar topar kaldırıldı? -11 Eylül'den aylar önce gelmeye başlayan uyarılara FBI ve CIA neden tepki vermedi? -Dünyanın bir numaralı süper gücü olan ABD'nin güvenlik sistemleri 11 Eylül 2001'de neden sistematik bir şekilde iflas etti? -İsrail Devleti'nin saldırılarla nasıl bir ilişkisi vardı? -O gün gerçekleşen korkunç saldırılar gerçekten terör müydü yoksa stratejik bir politika mı? Bu kitabı okuduktan sonra bu soruların cevaplarını kendiniz vereceksiniz. Her biri belgelerle ve uzmanların yaptığı açıklamalarla desteklenen kanıtları gördüğünüzde anlayacaksınız ki resmi açıklamalardaki boşluklar ortaya atılan teorileri desteklemektedir. Dünyaca tanınmış komplo teorisyeni Jim Marrs bu çalışmada her biri bir takım politik hedefleri gerçekleştirmeye yönelik olan çeşitli senaryoları araştırdı ve sonuçları sizler için bir araya getirdi.

“ Mustafa Yıldırım, Türkiye`de tanıdığım en iyi ve gerçekçi araştırmacılardan biri. Onun Sivil Örümceğin Ağında kitabı, bugüne kadar okuduklarımın en muhteşemi idi. Ülkemizi sarmala alan iç ve dış güçler o kitapta belgeleriyle anlatılmıştı.”

Siyasal düşünceler tarihi ile ilgili kitaplarda toplumun ve devletin ortaya çıkışı üzerine düşünürlerin ileri sürdükleri spekülasyonlar (kurgusal düşünceler) anlatılır. Bunları öğrenmek yararlıdır; ayrıca içlerinde bazı bilimsel gerçekler de vardır. Güzel, ama toplumun ve devletin gerçekte nasıl ortaya çıktıklarını bilmeden bunları bilmenin fazla bir yararı yoktur.

Bu kitapta öncelikle kişiler arası iletişimle ilgili bazı bilgiler sunulmaktadır.Bu bilgiler, hem çocukların eğitiminde yararlı olabilir, hem de ailede, iş yerinde ve benzeri ortamlarda görülen çatışmaların çözümüne ışık tutabilir.

İnsanı tanımak, ince düşünmek, itici olmak, acımak, konuşmak, küsmek, eğitim, sanat, politika, terör, teknoloji, aşk... İnsan yaşamayı dener; yaşamayı denerken iletişimi yaşar. İletişim denemeleri, insanın, yaşamı denemeden öteye geçip yaşamaya başladığı noktada gerekli ipuçlarıyla dolu.

Güzel ve etkili konuşmanın ilk şartı konuyu bilmek ve konuştuklarınıza inanmaktır. Bilmek ve inanmanın vediği güven, güzel konuşmayla ilgili sıkıntıların bir kısmının atılmasını sağlayacaktır. Ancak inandıkalarınıza başkalarını da inandırmak ve bildiklerinize başka insanların ilgi duymasını sağlamak daha farklı yöntemler gerektirir. Kitabımızda dinleyicilerin dikkatini uzun süre bir konu üzerinde tutabilmenin yolları üzerinde durulmuştur.

Yeni Türk Edebiyatı sahası, ülkemizin geçirdiği sosyal değişme ve siyasal gelişmelere paralel olarak gelişmekte ve değişmektedir. Özellikle roman bu değişmenin karşılıklı olarak en çok etkilendiği edebi türler arasında yer almaktadır. Tanzimattan günümüze Türk romanına bu sosyal ve siyasal değişmeler açısından bilimsel olarak toplu bir bakış yapılmamıştı. Oysa özellikle Fransa’da ve diğer batı ülkelerinde artık roman sanatının ülkenin sosyal değişmesinin nabzını tuttuğu kabul edilmekte ve üzerinde disiplinler arası çalışmalar yapılmaktadır. Elinizdeki kitap 1920-1946 yılları arasında Türk romanına işte bu açılardan bakan bir çalışmadır. Siyasal ve Sosyal Değişmeler Açısından Cumhuriyet Dönemi Türk Romanı iki ayrı kitap olarak hazırlanmış, 1. kitapta 1920-1946, 2. kitapta ise 1947-2000 yılları arasında yayımlanan romanlar incelenmek suretiyle Cumhuriyet dönemi Türk romanı bir bütün olarak değerlendirmeye alınmıştır.

Dünyada neler oluyor, biz bu gidişe seyirci kalmak zorunda mıyız, yapabileceğimiz hiçbir şey yok mu? Bugün muhalefetin imkânları nerede yatıyor? Bireysel özgürlüğe kolektif bir çalışmayla ulaşabileceğimizi, oysa günümüzde bunun araçlarının elimizden alındığını söyleyen Zygmunt Bauman, bu soruların yanıtını arıyor.

Alman İmparatoru III. Konrad, kendisine isyan eden Neinsberg Kasabası'nı cezalandırmayı kafasına koymuştu. Ancak, ne tür bir ceza vereceğini düşünmekteydi. Sonunda kararını açıkladı. Buna göre, kasaba yıkılacak ve bütün erkekler de öldürülecekti. Kadınlara ise, en değerli eşyalarını alarak kasabadan güvenlik içinde çıkabilecekleri bildirilmişti. Bunun üzerine bütün kadınlar, kocalarının elinden tutup şehri terk etmeye başladılar. III. Konrad, bu durumu hiç düşünmemişti. Hemen emrini geri aldı ve kasabayı affetti.

Bugünün kuşaklarına yakın geçmişte nelerin yaşandığını, hangi girişimlerin ne tür sonuçlar doğurduğunu, trendlerin karakteristiklerini aktarmak, yakın geçmişle gelecek bağlantısını kurmak bakımından büyük değer taşımaktadır. Siyasi ve toplumsal olarak nerede yer alırsak alalım, bizler aynı tarihselliği paylaşan insanlarız. Bizim aramızdaki mesafe zamana değil düzleme aittir. Belli bir tarihselliğin içinde yer alıyor olmak, egemen söylemler, muhakemeler, ideolojilerle olduğu kadar toplumsal gerçeklikle ilişkiler bakımından da benzerlikler olarak hepimizin hayatına yansır. Aynı tarihsellikten kaynaklanan benzerlik elbette kaçınılmazdır, fakat zayıf tarihsellik ve karakteristik muhakeme biçimi yaşananlardan dersler çıkartmaya ve tutumları değiştirmeye ciddi bir engeldir. Son beş yıl içinde sadece siyasette yaşananlar dahi bu manada birçok örneğe sahiptir. Siyasi partiler, bürokrasi, iktidarı paylaşan çeşitli güç merkezleri niyetleri, niyetleri doğrultusundaki eylemleri ve nihayet elde ettikleri sonuçları bakımından geçmişteki tecrübeden yeteri kadar faydalanamadıkları için en azından kendi iç akılları itibariyle yanlışlar yapmışlar, muratlarının hilafına sonuçlarla karşılaşmışlardır. Bu tür olayları değerlendirirken kısa vadede memnun olabiliriz ya da üzülebiliriz, fakat orta vade için bakıldığında aynı tarihsellik içinde yer almamız dolayısıyla zikredilen zincirin bağlantısını yitirmenin herkes için bir risk olarak karşımızda durduğunu unutmamamız gerekmektedir. Bu kitap, yukarıda belirtilen değerlendirmelerin ışığında, henüz tarih olmamış yakın zamanı yeniden hatırlatmak amacıyla düzenlenmiştir.

Kitap, güncel siyasal sorunlara kuramsal çerçeve sunacak dört makalenin çevirisinde oluşmaktadır. İlk metin Dünya Sosyolojisi Derneği (ISA) başkanı alberto Martinelli'nin 2002'de Avusturalya/Brisbane'de düzenlenen XV. Dünya Sosyoloji Kongresi'nde yaptığı kapsamlı açılış konuşmasıdır. Bu konuşma, küresel ölçekteki siyasal dönüşümle ilgili derin ve ufuk açıcı değerlendirmeler içermektedir.

Değerli dostlarım; bu kitabı kaleme alırken maksadım hayatımın bir tarihçesini yazmak değil. Ana hedefim, özellikle genç arkadaşlarımı ders almaya çalıştığım geçmiş deneyimlerimden yararlandırmaktır.” Bu sözler, Globalleşme Sürecinde Türkiye eserinin sahibi Üzeyir Garih’e aittir. Garih, bu eserde, 21. yüzyılda uluslararası kimlik kazanma çabası içerisinde olan Türkiye’nin globalleşme sürecindeki konumunu ele alıyor. Ekonomi ve siyaset alanındaki farklı hedeflere anlam vermenin güçleştiği günümüzde, bu süreç içerisindeki Türkiye’nin rolünü anlamak ve anlamlandırmak, bu eserle birlikte çok daha kolay hâle gelecek.

"11 Eylül'den sonra ABD'nin tavrının muğlak, Avrupa'nın bezgin, İslam ülkelerinin ilgisiz, bir zamanların duyarlı Bağlantısızlarını oluşturan Üçüncü Dünya'nın da tükendiğinin göründüğü bu tarihi eşikte Filistin Sorunu adeta fünyesi çekilmiş, hayır düğmesine basılmış bir nükleer tehdit nesabesinde tehlikeli bir istikamete doğru koşmaktadır. Mazisindeki evlere kıyasla çok daha patlayıcı bir potansiyeli haiz olduğunu acaba uluslar arası camianın think tanıkları, karar vericileri yeterince tavramakta mıdırlar? Araştırmacımız kuşkuludur. Sorunun mayasına biraz akl-ı selim, diyalog ve uzlaşma katılabilir zehebıyla kitabı güncelleştirip, eklemleer yapıp, derdimi sizinle paylaşmak istedim.

Modern tarihçilik yüz yıldır Osmanlının kuruluşu sorunsalıyla uğraşmakta, bu konudaki tartışmalar, bitmek şöyle dursun, daha da şiddetlenerek sürmektedir. 20. yüzyıl başlarından bugüne konuyla ilgili en yetkin tarihçilerin kaleminden çıkan en önemli çalışmaları bir araya getiren Söğüt'ten İstanbul'a, bir tarih sorunu olduğu kadar, 15. yüzyıldan itibaren bir "tarih yazıcılığı" sorunu olarak da karşımıza çıkan bu durumu, dönemin ekonomik, toplumsal bu durumu, dönemin ekonomik, toplumsal ve siyasi koşulları içinde tartışmaya açar.

Ölüm uykusuna yatmış milletlerin tarihleri yoktur. Günümüz aydınlarından biri toplumun herhangi bir meselesi üzerine eğilecek olsa görecektir ki, ideolojik savaş ajanları söz konusu problemin üzerinde büyük bir etkiye sahiptir.Peki ideolojik savaşın sözkonusu araçları nelerdir? Bu eser, ülkenin geleceğine kafa yoranlar için önemli bir el kitabıdır.

Deniz salyangozudur Pepe, kayanın üstünde yerinde duramıyor, Hem denizi seyrediyor, hem rıhtımdaki gemilere bakıyor. Etrafına baktıkça burnunu çekiyor, içi gidiyor minik Pepe'nin. "Dünya ne kadar büyük ve deniz ne kadar derin! Ah, nasıl hasretim ben de açılmaya denize!" Mahzun mahzun bakıyor, ah ediyor minik Pepe. (Tanıtım Bülteninden)

Kuşkusuz, İstanbul üzerine birçok eser kaleme alındı. ‘Dünya başkenti’ hüviyetini taşıyan bu şehrin hikâyesinin anlatımı hâlâ devam ediyor. İstanbul tarihi üzerine verdiği dersler, yazdığı birçok kitap ve makaleyle tanıdığımız Süleyman Faruk Göncüoğlu, İstanbul’un İlk’lerini bulup çıkarıyor zamanın depolarından… Ve karşımıza bugüne uç veren bir mazi atlası çıkıyor. Satır aralarında sadece Osmanlı İstanbul’u değil, Bizans devrinin de imparatorluk keyfiyeti yer alıyor. Tanpınar’ın deyişiyle bu şehir ‘devamlı şekilde muhayyilemizi işletme sihriyle bize tesir ediyor.’ . Dünyanın en güzel yeri neresidir? . Bizans sarayına damat olan Türk kimdi? . Şehre, Anadolu’dan ilk büyük göç, ne zaman oldu? . İstanbul kuşatmasında, Türklere karşı, “Dokunmayın gavurcuklarıma.” diyen evliya kimdi? . Hristiyanlar, Çemberlitaş’ın önünden geçerken neden istavroz çıkarırdı? . Osmanlı’nın ‘kamusal alanları’ nerelerdi? . Sadece kadınların gömüldüğü hazire neredeydi? . Sinema seyreden ilk Osmanlı padişahı kimdi? İstanbul’un İlk’leri’ni okudukça iç içe geçerek kenetlenmiş, uzunca bir tarihin yüzünü göreceksiniz. Ve avuçlarınıza sürpriz anahtarlar düşecek, hangi kapıyı açarsanız, karşınıza Dersaadet çıkacak. Elinizdeki kitap ne bir akademik çalışmanın ne de bir hevesin ürünüdür. İçinde yaşadığımız ve idrak ettiğimiz yüzyıl içerisinde hızla gelişen ve değişen İstanbul’un ‘dünya şehri’ kimliğini biraz olsun tanımaya yarayacak bilgiler ihtiva eden bir çalışmadır. Sayfaları çevirdikçe ‘Türk İstanbul’un tapu senetlerini görecek, evrensel bir şarkıya eşlik edecekseniz. Unutmayın, İstanbul bir gün sizi mutlaka çağıracak!

Unutulanlar Dışında Yeni Bir Şey Yok'un yazarı Osman Pamukoğlu, Ey Vatan'da Birinci Dünya Savaşı'ndan yenik çıkmış bir ulusun yeniden doğuşunu anlatıyor. Vatan olgusunun ulusların oluşumunda ve vatana sahip çıkmanın ulusların gelişimindeki önemini vurgulayan Pamukoğlu, Türklerin aslında barışsever bir ulus olduğunu, savaşın insanlığa yıkımdan başka bir şey getirmediğini ama ulusal varlığımızı tehdit eden bir saldırı karşısında Türklerin nasıl kahramanca vatanlarını savunacağını gösterdiğini anlatıyor. ABD'nin Irak'a haksız müdahalesi ve Türkiye'nin tutumuyla ilgili düşüncelerini de açıklayan Pamukoğlu, Irak müdahalesinin daha ilk günlerinde bu savaşın kolay kolay bitmeyeceğini ve ABD'nin ikinci bir Vietnam'la karşılaşacağını söylediğinin ve durumun bugün tam da söylediği gibi geliştiğinin altını çiziyor. Ey Vatan, 30 yılı aşkın bir süre Türk Ordusu'na hizmet vermiş ve Güneydoğu'da ateşin içinden geçmiş bir generalin, deneyimlerinden ortaya çıkan Vatan, Savaş ve Liderlik üzerine görüşlerini içeriyor.

2000-2007 yılları arasında yaşanan büyük ölüm orucu direnişinde şehit düşen iki devrimci kadının açlık direnişleri boyunca yazdıkları şiirleri içermektedir.

Bu kitap Hukuk Felsefesi ve Sosyoloji ders notlarından oluşmuştur. Felsefenin tanımı, büyük felsefe akımları Felsefe Yöntem ilişkisi gibi konuları içermekte aynı zamanda Hukuk Felsefesi ve Devlet arasındaki bağı açıklamak bu alanda öğrencilere düzgün bir kaynak olması amacıyla yazılmıştır.

İnsan ve vehim ve kuruntu, ne yenikler, ne karşılıklar, ne tenakuzlar konuşu; herşeyin yargıcı, adi bir toprak kurdu, hakikatin emanetçisi, şüpheler yığını, kainatın şanı ve nefret edilen nesnesidir. Eğer kendisini medhederse, onu alçaltırım; eğer kendini küçük görürse onu yüceltirim ve anlaşılmaz bir canavar olduğunu anlayıncaya kadar kendisini mütemadiyen tenakuza düşürürüm.

Postmodern Hesaplaşmalar, milenyumdan psikanalize, kuantum kuramından kaçıklık kuramına kadar bir dizi temayı işleyen bir seridir. Bu kitapların her biri çağdaş düşüncenin keskin ucunda duran anahtar bir fikri ele almakta ve yirmi birinci yüzyıl düşüncesinin temellerini atmış paradigmatik düşünür ve beyinlerin yaklaşımlarını anlaşılır bir dille ortaya koymaktadır.

Yazarımız Şükran Uzun'un eşsiz öykülerinden oluşan dizi, çocuklara hayvan ve doğa sevgisi, yaşama sevinci, arkadaşlığın önemi, doğruluk gibi mesajlar vermektedir. Çocukların kolayca anlayabilceği, sade bir dille yazılmış, akıcı, eğlenceli, renkli resimlerle desteklenmiş öykülerden oluşmuştur.

Görev Sayı 64 Dergi

Büyücü-halkın, beyaz kulelerinden Ölümlülere hükmettiği Nexis şehrine genç bir Büyücü-kız gelir: Aurian. Annesinden Toprak-büyüsü, babasından ise Ateş-büyüsünün gücünü almıştır. Aurian’ın içindeki henüz uyandırılmamış büyü güçleri, sadece Nexis’e değil, bütün dünyaya egemen olmak isteyen Başbüyücünün ilgisini çeker ve genç kızı kontrolü altına almaya başlar. Aynı zamanda cesur bir savaşçı olan Aurian, gerçek yüzünü gördükten sonra Başbüyücüye kolay kolay boyun eğmez. Onun kötülükleriyle savaşması için Aurian'ın uzun zamandır kayıp olan güç kalıtlarını elde etmesi gerekmektedir. Onur, cesaret, kahramanlık ve kendini tanımanın iç içe geçtiği bu zorlu macerada, Aurian’ın yanında birbirinden değişik dostları vardır. Güç Kalıtları Serisinin birinci kitabı.

Aurian ve Anvar, iğrenç Başbüyücü Miathan'ın kötülüklerine bir son vermek ve genç büyücünün minik çocuğunun üstündeki laneti kaldırmak için ölümcül mücadelelerine devam ediyorlar. Güç Kalıtlarının son ve en güçlüsü olan Alevlerin Kılıcı onlara yardım edebilecek tek şey. Ama Ölüm üçüncü ve son karşılaşmada ikiliyi bekliyor.,. Büyücüler tekrar maceraya koyulurlarken, Miathan, güçlerini Nexis şehrine yığıyor, Khazalim savaş için ordularını topluyor. Kanatlı-Halk artık çekildikleri ücra yurtlarından dışarı çıkıyor ve Xandim halkı son seferlerine hazırlanıyor. Leviathanlar ve Peri Halkı'nın varoluşlarını sonsuza kadar değiştirecek kararlar alması gerekiyor. Gelecek umut ve yok oluş arasında bıçak sırtında bir dengeye sahip. Hepsi Alevlerin Kılıcını ve Aurian'ı bekliyorlar. Alevlerin Kılıcı, türünün önde gelen yazarlarından biri olarak kabul edilen Maggie Furey'in büyüleyici-Güç. Kalıtları serisinin üçüncü kitabı.

Dünyada ve ahirette mutlu olmak istiyorsan, yaşantındaki her olayda mevcut olan tek gerçek “Hayat Işığı”dır. Onu bul, onu izle. Hayat ışığı, hakikatin ta kendisidir. Hayat ışığı imanın, ibadetin, yaşamanın, ölmenin ve sonrasının tek gerçeğidir. Onu gören, onu izleyen hüsrana uğramaz. Dileğin, hayatın gerçeğini yaşamaksa hayat ışığını izle. Sana burada acısıyla tatlısıyla 68 yıllık bir tecrübeyle yapıyorum bu tavsiyeleri. Bu tavsiyelerden istifade ederek hayatın gerçeğine er, huzurlu ve kolay yaşa. Dünyada ve ahirette mutlu olmak istiyorsan, yaşantındaki her olayda mevcut olan tek gerçek “Hayat Işığı”dır. Onu bul, onu izle. Hayat ışığı, hakikatin ta kendisidir. Hayat ışığı imanın, ibadetin, yaşamanın, ölmenin ve sonrasının tek gerçeğidir. Onu gören, onu izleyen hüsrana uğramaz. Dileğin, hayatın gerçeğini yaşamaksa hayat ışığını izle. Sana burada acısıyla tatlısıyla 68 yıllık bir tecrübeyle yapıyorum bu tavsiyeleri. Bu tavsiyelerden istifade ederek hayatın gerçeğine er, huzurlu ve kolay yaşa.

Bazen karanlıktan korkmak için çok iyi bir sebep vardır! Güneş insanlığın üzerinde batmaktadır. Gece artık güneş batarken yerden yükselen obur iblislere aittir. Yaratıklar, kadim ve yarı yarıya unutulmuş güç sembollerinin arkasına saklanmak zorunda kalan ve sayısı gittikçe azalan insan nüfusunu avlamaya devam etmektedir. Muhafaza denen bu güç sembolleri, yalnızca iblisleri uzakta tutmaya yaramaktadır, fakat efsanelerde bir Kurtarıcı'dan söz edilmektedir: bir zamanlar tüm insanlığı tek bir çatı altında toplayıp iblisleri yenilgiye uğratan, kimilerinin 'peygamber' dediği bir generalden. Ancak o günler, gerçekten yaşanmışsa bile, çok gerilerde kalmıştır. İblisler geri dönmüştür ve Kurtarıcı'nın geri dönüşü sadece bir masaldan ibarettir… yoksa değil midir? Çöllerin hâkimi, Krasia'nın savaşçı kabilelerini iblis katili bir orduya dönüştüren Ahmann Jardir'dir. Kendini Shar'Dama Ka, yani Kurtarıcı ilan eden Jardir, bu iddiasını destekleyen kadim silahlar -bir mızrak ve bir taç- taşımaktadır. Ancak kuzeyliler, başka birini Kurtarıcı kabul etmiştir. Kurtarıcı'larının adı Arlen'dir, ancak herkes onu artık Dövmeli Adam olarak tanımaktadır: Derisindeki muhafaza dövmeleriyle tüm iblislere karşı koyabilecek güce erişmiş olan karanlık, korkutucu bir figür. Dövmeli Adam kendisinin Kurtarıcı olduğunu reddeder, ancak yaptıkları bunun aksini söylemektedir. Bir zamanlar Shar'Dama Ka ve Dövmeli Adam aynı saflarda dövüşmüşler, dost olmuşlardır. Şimdiyse birbirlerinin can düşmanlarıdırlar. Onların arasında ise, insana has dayanma gücünün sınırlarına itilmiş genç ve güzel bir kadın olan Renna; muhafaza yapma yetenekleri Dövmeli Adam'ınkileri bile aşan gururlu ve güzel şifacı Leesha; ve tekinsiz müziğiyle iblisleri yatıştırabilen ya da onları delirtip birbirlerine saldırtabilen gezgin kemancı Rojer bulunmaktadır. Ancak, eski ittifaklar sınanıp yenileri kurulurken, hepsi önceki yaratıkların tümünden daha zeki -ve daha ölümcül- olan yeni bir iblis türünün ortaya çıkışından habersizdir. (Tanıtım Bülteninden)

Engelsiz Anadolu Sayı 6