Uğur Mumcu bu kitabında 12 martın baskıcı yönetim anlayışını çeşitli olaylar üzerinden anlatıyor. yeryer gülümseten fakat gülmekten çok ağlatacak türden olaylar peşpeşe akıyor, Ustanın kaleminden, Biz okurlarının gözleri önüne. Ve Şöyle diyor mizahın gol kıralı:
YAŞAMIN GERÇEĞİ UYDURMANIN SINIRLARINI AŞIYOR
Aziz Nesin Ellerin dert görmesin Uğur Mumcu! 'Sakıncalı Piyade»yi yazdığın için, eline sağlık, ağzına sağlık, canına sağlık... Kendi yazdıklarıma gülemem.
Ama senin yazılarını gülerek okudum. »Acı acı gülmek» deyimi vardır ya, işte öyle, acı acı güldüm. Bir yazında anlattığın olayın sonunda, tıpkı hal kımızın
ağzıyla «Güler misin, ağlar mısın?» diyorsun. Yazılarını okurken, içimde, gülmekle ağlamak arası bir burukluk duydum. Üstelik, otuz yıl önceleri, askeri
mahkemeler ve sıkıyönetim mahkemeleri önünde yargılanışlarımı da anımsadım. Hemen hemen aynı şeylerdi başımıza gelenler. Yalnız, arada otuz yıllık zorunlu
bir takvim ilerlemesi olduğu için, bizi yargı layanlar çok daha serttiler, katıydılar, örneğin, sıkı yönetim mahkemesinde bir sanığı bir avukatın savu
nabilmesi için, buna sıkıyönetim komutanının izin vermesi gerekirdi. Sıkıyönetim Komutanlarına avukat beğendirmek zordu. Bu yüzden avukatlar, sıkıyönetim
sanıklarının avukatlığını almak istemezlerdi. Seksen yaşındaki babam, avukat yazıhanelerini kapı kapı dolaşıp beni savunacak avukatı boşuboşuna aramıştı.
O gün bu gün, gönüllü bile olsalar, siyasal davalarımda avukat tutmak istemem.