Maurice Leblanc’ın 20. yüzyılda yarattığı Arsen Lüpen efsane bir karaktere, ölümsüz bir ‘hırsız’a can veriyor. Arsen Lüpen’i diğer polisiyelerden ayıran en önemli özellik, onun kanunun yanında değil suçlu tarafta bulunmasıdır. “Suçun Sherlock Holmes’ü” diye de anılan Arsen Lüpen esprili, zeki, oldukça centilmen ve özgüvenli bir hırsız olarak soyulmayı hak eden kişileri hedefine almıştır.
Zamanla efsaneye dönüşen Arsen Lüpen adı, yazarının dahi önüne geçiyor. Maurice Leblanc da yarattığı karakter hakkında “Lüpen beni her yerde takip ediyor. O benim gölgem değil, ben onun gölgesiyim,” diyor. Kibar Hırsız, sürükleyici maceraları ve kıvrak zekâsıyla işlediği suçlarla polisiyeseverleri eşsiz bir yolculuğa çıkarıyor.
(Tanıtım Bülteninden)
İçinde bulunduğu en zor durumda bile nüktedanlığım kaybetmeyen, zenginlerin cebini boşaltıp fakirlere yardım eden, pervasız ve küstah Arşene Lupin'dir o! En öldürücü silahı, esprili buluşlarıdır. Kalbini tek bir kadına değil, hayatının kadınlarına adamıştır. Bir edebiyat karakteri olarak yaratılmasının üzerinden yüz yıldan fazla geçmiş olmasına rağmen hala genç ve diri bir şekilde silindir şapkası, pelerini ve monoklüyle aramızda yaşıyor. Onu yaratan ve ölümsüz kılan Maurice Leblanc, bize bu kitabında Lupin'in ilk maceralarını anlatıyor.
Geçirdiği bir kazadan sonra doktor tarafından istirahat etmesi önerilen Jerry, kızkardeşi Joanna ile yerleştiği ufak bir kasabada, önce birçok kişiye yollanan imzasız mektuplar, ardından da cinayete varan olayların içinde bulur kendisini.
İnsanlar cinayetten etkileniyorlar. Cinayet gizemli kitaplarının, TV dizilerinin ve hatta tahta oyunlarının popülaritesi, ölüm için bir iştah olduğunu ve yöntem ne kadar sıradışı veya kabaca olursa, o kadar iyi olur. Silah sesleri veya bıçaklamalarla ölüm nedeni açıktır, ancak zehirler doğası gereği daha esrarengizdir. Bazı bileşikler bu kadar küçük miktarlarda nasıl ölümcül derecede ölümcüldür?
Bilimle ilgili bildik hikayeler, kulaktan kulağa yayılan ve asıllarından uzaklaşan söylenceler, eksik bilgiler Sven Ortoli ve Nicolas Witkowskiye göre, bunlar bilimin ayrılamaz bir parçası. Arşimedin Hamamı, bilime ilişkin rivayetlerin doğruluğunu tartmıyor, aksine bilimin insanlarca algılanışının kısa bir tarihini yazıyor.
Teknolojinin cazibesine kanmayan,
Kullanan ama kullanmayan,
Ufuklara, ötelerdeki diyarlara,
Kendisini Allah’ın kulu, Ümmetini ailesi,
Ümmetine hizmeti de cihat olarak bilen,
Umut yüklü,
Heyecanlı,
Sabırlı,
Basiretli,
Mü’min genç!
Bu kitaptaki sözler senin için yazıldı.
Koşarken yorulma, Arş’ın gölgesini bulmadan oturma diye,
Sana selam olsun ey…
Namazlı, hayalı genç,
İffetini ruhunu bilen genç,
Senin peşinden yürüyecek nesillere de, sana bağrını açan ümmete de
Selam olsun.
İnsan vardır, doğduğu şehirde yaşar, orada ölür; bir bankonun arkasında işe başlar on beşinde, altmışında o bankonun arkasında emekli olur. Özlem ve isteklerini, hıdrellez sabahları bir gül ağacının dallarına asacağı dilek kâğıtlarına yazıp onları uzak ümitlere bırakmak tek çaresidir onun.
İnsan vardır, doğduğu limandan on beşinde miço olarak çıkar bir gemiyle; otuzunda kaptanıdır o geminin. Dünyanın bir ucunda, cehennemin sınırında, Tierra Del Fuego kayalıklarının San Diego Burnu'nda yelkenlerinde kuzey rüzgârı, attığı bir kavanço ile Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a geçmiştir. Kendi sınırlarını aşmaktan korkmayan cesur bir adamdır o. Üretken olmanın, yaşamın en derin haz ve heyecanını tatmanın sırrı tehlikeli yaşamaktır onun gibileri için. Onlarsız dünya, bugünlere gelemezdi. İşte insanın iki yüzü…
Erkal da, ensesinde rüzgârlarının estiği o günlerde, tam da kendi sınırlarını aştığı o galibiyet noktasında, cesurca attığı bir kavanço ile savaş ve ölüm denizinden barış ve yaşam denizine geçmişti. Bu kitap, onun öyküsüdür.
- Ercan Kayan-
(Tanıtım Bülteninden)
İnsan vardır, doğduğu şehirde yaşar, orada ölür; bir bankonun arkasında işe başlar on beşinde, altmışında o bankonun arkasında emekli olur. Özlem ve isteklerini, hıdrellez sabahları bir gül ağacının dallarına asacağı dilek kâğıtlarına yazıp onları uzak ümitlere bırakmak tek çaresidir onun.
İnsan vardır, doğduğu limandan on beşinde miço olarak çıkar bir gemiyle; otuzunda kaptanıdır o geminin. Dünyanın bir ucunda, cehennemin sınırında, Tierra Del Fuego kayalıklarının San Diego Burnu'nda yelkenlerinde kuzey rüzgârı, attığı bir kavanço ile Atlas Okyanusu'ndan Büyük Okyanus'a geçmiştir. Kendi sınırlarını aşmaktan korkmayan cesur bir adamdır o. Üretken olmanın, yaşamın en derin haz ve heyecanını tatmanın sırrı tehlikeli yaşamaktır onun gibileri için. Onlarsız dünya, bugünlere gelemezdi. İşte insanın iki yüzü…
Erkal da, ensesinde rüzgârlarının estiği o günlerde, tam da kendi sınırlarını aştığı o galibiyet noktasında, cesurca attığı bir kavanço ile savaş ve ölüm denizinden barış ve yaşam denizine geçmişti. Bu kitap, onun öyküsüdür.
- Ercan Kayan-
Bir Haziran akşamı… Mutfak penceresinden dışarıyı izliyorum. Sokağın başındaki çöp tenekesinin yanına bırakılmış eski bir kanepenin üzerindeki kirli yastıkta siyah bir kedi fütursuzca uzanmış, uyukluyor. Apartmanların ışıkları tek tek yanmaya başlıyor. Yoldan geçen araçların sesleri daha az duyuluyor. Herkes evlerine çekiliyor yavaş yavaş. Ne çok hayat var ve her evin odalarında bilmediğimiz, duymadığımız ne çok konuşma, mutluluk, umut, pişmanlık, telaş, trajedi… Bazı evlerin açık pencerelerinden çatal kaşık sesleri duyuluyor, bazılarından ise tonu şiddetlenen çoğul sesler; bir çocuk ağlaması, kırılan bardak sesi, gitar tıngırtısı, birden yükselen kahkaha sesi...
Arsız Kedi, genç kuşağın dikkat çekici yazarlarından Neval Yercik'in ikinci kitabı. Yercik kitaplarında hayatın görünen yüzüne değil, görünmeyen gerçekliğine eğiliyor ve okuyucuların hafızalarında iz bırakan ayrıntılar yakalıyor.
(Tanıtım Bülteninden)