"Hiçbir şeydim, hiçbir şey oldum. Yaz kızım, çocuğum, öyle aval aval bakma, işte bunun hikâyesini anlatacağım, dedi gibi geldi bana… Sen, Ada’nın hikâyesini anlattığını zannedeceksin, bense hiçliğimi…"
Her anlatıcı kendi kahramanını ararmış, onu yeniden var edecek bir kahraman… Peki ya, peşine düşülen kahraman ansızın ortadan kaybolursa, o zaman kim kalır ortada, hangi kahraman, hangi hikâye, hangi roman?
Cadı, bir arayışın öyküsü. Anlatıcının kahramanı, olağanüstü güçleri olan Ümran, kısacası bir tür şeytan! Büyükada'nın eski ruhlarına karışmış, içine giren cinlerin öğrettiği fallarla etrafındakilerin aklını almış. Ancak geleceği görmek olacakların önüne geçmek değildir ki... Anlatıcı, Ümran'ın yarı fantastik dünyasına hevesle girdikçe, kendi hikâyesinin de değiştiğini fark ediyor. Ümran’ın ucubeleri Kocakarı, İren ve Ferman, bu sefer de anlatıcıya musallat oluyor; Büyükada’nın kayıp masalları, tekinsiz tarihi, netameli düşleri, yalanları ve söylentileriyle başka bir arayış başlıyor. Üstüne üstlük her şeyin tam ortasında bir de Ümran sırra kadem basınca hikâye polisiye tadını alıyor.
Çok katmanlı bir roman Cadı. Lirik bir dille yazılmış, psikanalitik, politik ve cinsel bir metin. Bugüne kadar edebiyat eleştirileriyle tanıdığımız Oylum Yılmaz, etkileyici bir biçim ve dil aracılığıyla, fantastik kurguda olağanla olağanüstünü ayıran sınırı kurcalayarak edebiyatın diğer tarafına geçiyor.