Türkiye’nin özel bir dönemini oluşturduğunu söyleyebileceğimiz son otuz yıllık yakın dönem tarihinin etrafında döndüğü başat kavramlar arasında şu üçünün olduğuna şüphe yok: Din, Darbe ve Demokrasi. İslâmcılık ve AKP formlarında dinsellik; 12 Eylül 1980’den başlayarak süreğenleşen darbeler ve darbe teşebbüsleri; kamusal bir aydınlanmanın esas dayanağı olarak demokrasinin darlıkları ve imkânları…
Ahmet Çiğdem, sosyolojik bir dikkatle, bu üç kavram etrafında Türkiye’nin tarihsel ‘özel yol’larına bakıyor; “devlet kapitalizmi ile Türk usûlü faşizm” gibi… Aynı zamanda, Türkiye’nin özgüllüklerini global dönüşümlerin ışığı altında okuyor; Avrupa Birliği süreci, 11 Eylül 2001 gibi…
“AKP’nin Çıkmazı, AKP Çıkmazı” başlıklı bölüm, Adalet ve Kalkınma Partisi’nin devlet siyasetiyle, demokratikleşmeyle, burjuvaziyle, yoksullukla, yolsuzlukla vb. imtihanlarını ele alıyor.
Metnin son bölümünün, “insan vicdanını karartmaya ve bilincini köreltmeye yönelik tekil olgulara yönelik sübjektif bir direnişi ihtiva ettiğini” söylüyor yazar. “Kötülük kazanır, iyilik geçicidir” duygusuna karşı, bir tutamak…