Eserlere Göre Listeleme

Toplam 2434 sonuçtan 2271 - 2280 arası görüntüleniyor.
  • Henry David Thoreau
    insan sesi mp3 - Türkçe
    10 Ayrım
    120,91 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Seda Niğbolu
    19. yüzyıl Amerika’sının önemli entelektüellerinden, ilk çevreci aktivist diyebileceğimiz Thoreau’nun Excursions (Gezintiler) adlı yapıtından seçtiğimiz birbirini tamamlayan üç denemesi “Yürümek”, “Bir Kış Yürüyüşü”, “Gece ve Ay Işığı” ayrıntı ustası bir münzeviden yürümenin felsefesi üzerine bir ders. Yürüyüşü fiziksel bir eylemden çok soylu bir sanat, kişinin içsel dünyasında gerçekleştirdiği yabanıl bir gezinti olarak nitelendiren yazar, bir yandan da kapitalizmin “medenileştirdiği” insanların doğayla ilişkilerine keskin eleştiriler yöneltiyor. Doğanın donanımlı, tarafsız bir öğretmene dönüştüğü bu metinlerde okuru dingin bir kış sabahına uyandırıp bir kutup gününde ormanın içinden, donmuş nehirlere, kuytu vadilere, buz tutmuş çayırlara, düşman filolarıyla çarpışan aya, kısacası kendi deyimiyle “ilkel bir çağın saflığı”na doğru bir gezintiye çıkarıyor.
  • Henry David Throeau
    metin - Türkçe
    1 Ayrım
    10 KB
    Eser Türü: Kitap
    Safi medeni bir özgürlük ve kültürden ziyade Doğa, Mutlak Özgürlük ve Yabanıllık üzerine iki çift laf etmek istiyorum. İnsanı bir toplumun üyesinden çok Doğa'nın bir sakini ya da ayrılmaz bir parçası görmekle alakalı söyleyeceklerim. Sözlerimin ucunu sivriltme arzusunda- yım, belki böylece söylediklerimi etkili kılabilirim; zira yeterince medeniyet savunucumuz var; bu meseleyle vaizler, okul komiteleri ve hatta her biriniz zaten ilgile-niyorsunuz. Hayatım boyunca Yürüyüş sanatını anlamış hepi topu bir ya da iki insanla tanışmışımdır, bildiğiniz yürü- yüşe çıkmaktan bahsediyorum. Bu insanlar "Ortaçağ'da ülkeyi dolaşarak Kutsal Topraklar' a, yani Sainte Terre' e gitme bahanesiyle bağış toplayan başıboş insanları gören çocukların günün birinde, 'Bakın bir Sainte-Terrer geçi-yor,' (bir Saunterer, bir Kutsal Toprak yolcusu) diye çığ­ lığı koparmasından hoş bir biçimde türemiş olan saunte-ring2 konusunda deyim yerindeyse özel bir yeteneğe sa-hiptirler. Her ne kadar öyleymiş gibi yapsalar da yürü- 1. Bu kitabı oluşturan üç metin "Yürümek", "Bir Kış Yürüyüşü", "Gece ve Ay lşığı'', yazarın Eıccursions (Gezintiler) adlı deneme derlemesinden alınmıştır.(Y.N.)
  • Thomas Bernhard
    metin
    1 Ayrım
    333,00 KB
    Eser Türü: Kitap
    Bir insanı umutsuz bir durumda gözlemliyoruz, durumun umutsuz olduğunu biliyoruz ve umutsuz durum kavramını da biliyoruz, ama bu insanın umutsuz durumuna karşı hiçbir şey yapmıyoruz, çünkü bu insanın umutsuz durumuna karşı bir şey yapamayız, çünkü biz kelimenin tam anlamıyla böyle bir insanın umutsuz durumu karşında aciziz, oysa böyle bir insanın ve onun umutsuz durumu karşısında aciz olmamak zorunda olduğumuzu kabul etmeliyiz, diyor Oehler. (Yürümek) Thomas Bernhard'dan iki çetin anlatı birarada: Yürümek (1971), Evet (1978). Thomas Bernhard, Yürümek'te, "yürüme" ve "düşünme" kavramlarının birlikteliğini yazınsal bir birliktelikle, düşünmenin ve yürümenin içiçe geçen ritmiyle kurgularken, anlatının bütününde tekrarın sınırları zorlayan vurgusunu kullanarak, tekdüzeliğe sıkışmış, olağanüstülüğü ve dehayı boğan yaşam karşısındaki çaresizliği, bir insanın delirmesinin bütün kişisel temeline karşın kaçınılmaz bir sona işaret edişiyle kesiştiriyor. Evet anlatısında hem yazar hem okur yine "felaket"le yüzleşirken, ben-anlatıcının süreklilik halini alan bunalımdan kurtulma uğraşı bir insanın kendini feda etme hikâyesi ile kesişiyor. Varoluşun ele geçirilmesi girişiminin, yürümek-düşünmek, felsefe-müzik birliktelikleri ile akıl hastalığına dayanma sınırına varmaktan kurtulamadığı, rastlantıdan öte felaket bir dünyanın felaket doğurduğu gerçeği buz gibi yüzümüze vuruluyor!
  • Erling Kagge
    insan sesi mp3 - Türkçe
    9 Ayrım
    198,91 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Banu Çankaya Zahmacıoğlu
    yürüyüşler de yaptım, dostlarıma yaklaştığım yürüyüşler de. Ormanların derinlerinde, yüce dağlarda, karla kaplı engin düzlüklerde, şehirlerin yaban bölgelerinde yürüdüm. İçim sıkkınken de yürüdüm, sevinçten havalara uçarken de. Dertlerimden kaçmak için yürüdüğüm de oldu. Acı çekerken de yürüdüm, mutluyken de. Nerede olursam olayım, neden olursa olsun hep yürüdüm. Dünyanın sonuna kadar ürüdüm – gerçekten. Bütün yürüyüşlerim birbirinden farklı olsa da dönüp baktığımda hepsinin ortak bir paydada buluştuğunu görüyorum: iç sessizlik. Yürümek ve sessizlik birbirini tamamlar.” “Üç Kutba” da (Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest Zirvesi) yürüyerek ulaşan ilk kâşif olan Erling Kagge için yürümek onu büyüleyen sorulara açılan bir kapı, belki zaman zaman gözardı etmek istediği dertlerinden uzaklaşma fırsatı, yaratıcılığını açığa çıkarmak için fiziksel bir anahtar, hatta kendini düşüncelerin dile gelmeyen akışına bırakabilmek için kullandığı korunaklı bir alan. Niçin yürüyoruz? Hızlı mı yavaş mı yürüyoruz? Nereden nereye yürüyoruz? Belirli bir hedefimiz mi var yoksa sadece yürümek için mi yürüyoruz? Kagge bunlar gibi birçok sorunun yanıtını okurlarıyla birlikte çıktığı edebi bir yürüyüşte arıyor. “Son derece akıcı ve güzel bir metin, tavsiyeleri kadar bilge ve rahatlatıcı… bir yandan iyi bir yürüyüş rehberiyken bir yandan da uzun uzadıya düşündüren bir yol arkadaşı…” New York Journal of Book“Kısa yürüyüşler de yaptım, uzun yürüyüşler de. Şehirden şehre de yürüdüm, köyden köye de. Gün boyunca da yürüdüm, gece boyunca da. Sevgililerimden uzaklaştığım yürüyüşler de yaptım, dostlarıma yaklaştığım yürüyüşler de. Ormanların derinlerinde, yüce dağlarda, karla kaplı engin düzlüklerde, şehirlerin yaban bölgelerinde yürüdüm. İçim sıkkınken de yürüdüm, sevinçten havalara uçarken de. Dertlerimden kaçmak için yürüdüğüm de oldu. Acı çekerken de yürüdüm, mutluyken de. Nerede olursam olayım, neden olursa olsun hep yürüdüm. Dünyanın sonuna kadar yürüdüm – gerçekten. Bütün yürüyüşlerim birbirinden farklı olsa da dönüp baktığımda hepsinin ortak bir paydada buluştuğunu görüyorum: iç sessizlik. Yürümek ve sessizlik birbirini tamamlar.” “Üç Kutba” da (Kuzey Kutbu, Güney Kutbu ve Everest Zirvesi) yürüyerek ulaşan ilk kâşif olan Erling Kagge için yürümek onu büyüleyen sorulara açılan bir kapı, belki zaman zaman gözardı etmek istediği dertlerinden uzaklaşma fırsatı, yaratıcılığını açığa çıkarmak için fiziksel bir anahtar, hatta kendini düşüncelerin dile gelmeyen akışına bırakabilmek için kullandığı korunaklı bir alan. Niçin yürüyoruz? Hızlı mı yavaş mı yürüyoruz? Nereden nereye yürüyoruz? Belirli bir hedefimiz mi var yoksa sadece yürümek için mi yürüyoruz? Kagge bunlar gibi birçok sorunun yanıtını okurlarıyla birlikte çıktığı edebi bir yürüyüşte arıyor. “Son derece akıcı ve güzel bir metin, tavsiyeleri kadar bilge ve rahatlatıcı… bir yandan iyi bir yürüyüş rehberiyken bir yandan da uzun uzadıya düşündüren bir yol arkadaşı…”
  • Frederic Gros
    insan sesi mp3 - Türkçe
    24 Ayrım
    397,13 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Asuman Abra Kuzuoğlu
    “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.” Henry David Thoreau Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.
  • Frederic Gros
    metin - Türkçe
    3 Ayrım
    4,11 MB
    Eser Türü: Kitap
    “Yaşamak için ayağa kalkmamışken, yazmak için oturmak nasıl da beyhudedir.” -Henry David Thoreau- Nietzsche’nin Kara Orman’da yürürken göz çukurlarına dolan mutluluk gözyaşları, Rimbaud’nun tahta ayağıyla açılacağı çöllere dair kurduğu düş, yasaklı Rousseau’nun Alpler’deki adımları, Thoreau’nun Walden’daki gezintisi, Nerval’in dar sokaklardaki aylaklığı ve daha niceleri... Aylaklar, göçebeler, sürgünler, hacılar, kaçaklar, seyyahlar, münzeviler ve mülteciler yürüyorlar. Peki yürümek sadece evle iş arasında gidip gelmek, bir yerlere yetişmek ve koşuşturmak değil de evrenle özel bir ritim, akort ya da hafifleme içinde buluşmak olabilir mi? Yeryüzüyle hemhal olup kendimizi başkalaşmaya açarak yürüyebilir miyiz? Yürümek iki mesafe arasında gidip gelmek değil yaratıcı bir eylemdir. Hem kendi yalnızlığımıza çekildiğimiz hem de toplum olarak bizi dönüştürecek bir ayağa kalkıştır. İki büklüm vücudun karşısında dikilmeye çalışan, attığı her adımda yeryüzünün gerçek bir parçası olduğunu fark eden Homo Viator’un eylemidir. Çünkü Yürüyen İnsan kendi üzerine çöken kaygı, haset ve korku yumaklarını çözer, varlığını yeryüzünün ebediyen yeni olan kalbine düğümler. Yürüyoruz, işte bu düğümü atmak için.
  • Simla Sunay
    insan sesi mp3 - Türkçe
    2 Ayrım
    26.3 MB
    Eser Türü: Kitap
    Seslendiren: Gökçe Karşılıklı
    İnsanlar yürür. Köşkler yürür. Peki ya çınarlar? Hiç köşk yürüyebilir mi demeyin. Bundan tam yetmiş üç yıl önce Yalova'da küçük bir köşk yürüdü. Nasıl mı? Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu Atatürk 1929 yılında Yalova'da bir köşk yaptırmıştı. Deniz kıyısında, bir çınar yanında... 1936 yılında çınarın dalları köşke değmeye başlayınca bahçıvan dallardan kesmek istedi. Ancak Atatürk çınarın bir dalının kesilmesindense köşkü yürütmeyi önerdi. Köşk, İstanbul'dan gelen tramvay rayları üzerinde sekiz çocuk adımı yürütüldü. Bu köşk şimdi Yürüyen Köşk adında bir müzedir. Ancak hikâye tam da burada başlıyor. Ya bir gün Yürüyen Köşk Müzesi'nin yanındaki tarihi çınar kalkıp giderse? Ya sahil boyunca yürüyüşe geçerse? Tüm çocuklar da peşinden...
  • Eduardo Galeano
    metin - Türkçe
    1 Ayrım
    7,50 MB
    Eser Türü: Kitap
    Guarani dilinde ne'e aynı zamanda hem 'kelime' hem de'ruh' anlamına gelir. Guarani yerlileri, yalan söz söyleyenlerin ya da boş konuşanların ruhlarına ihanet ettiklerine inanırlar.' Yürüyen Kelimeler, Latin Amerikalı damarlarından alabildiğine beslenen Eduardo Galeano ile Brezilyalı tahta baskı ustası Jose Francis Borges'in eşsiz işbirliği sonucu ortaya çıkan bir başyapıt.
  • Philip Reeve
    metin - Türkçe
    3 Ayrım
    3,07 MB
    Eser Türü: Kitap
    Uzak gelecekte, 60 Dakika Savaşları'nın sonrasında bildiğimiz dünyadan eser kalmamıştı. Tekerlekler üstünde "yürüyen" Londra kenti, eski Kuzey Denizi'nin kurumuş yatağı boyunca, küçük kentleri kovalıyordu. Tarihçiler Loncası'nda Üçüncü Sınıf Çırak Tom, kızına âşık olduğu baştarihçinin canını kurtarmaya çabalarken, kendini suikastçı Hester'la birlikte, mahvedilmiş bir dünyada, acımasız bir düzende var olma savaşının içinde buldu... "Tom, yarı baygın Hester'ı kolundan kavradı. Tezgezerli adamlardan biri, kaçmalarını engellemek için hamle yapmıştı ki, kırmızı paltolu kadın adamın önüne dikildi: "Onlar benim yolcularım. Fiyatta anlaşmaya çalışıyordum!" "Onlar bizim kölelerimiz!" diye haykırdı Wreyland, kadını itekleyerek. "Tom Nitsworthy ve arkadaşı. Onları Dış-Topraklar'da buldum. Kural kuraldır. Mal bulanındır...""
  • Jay Bonansigna, Robert Kirkman
    metin - Türkçe
    2 Ayrım
    889,15 KB
    Eser Türü: Kitap
    Dünyanı en heyecanlı zombi dizisinin romanı Yürüyen Ölüler "Serinin hayranları için müthiş bir haber! Ama dikkatli olun, çünkü Kirkman'ın zombi hikâyelerinin tadını bir kez alan, bir daha bırakamaz!" -The Ossuary- Her şey dönüşümle başlamıştı. Bildikleri o eski dünya yok olmuş, küllerinden dev ölü kentler doğmuştu. Tüm sevdikleri tek tek dönüşüyor, her geçen gün içlerinden birileri yürüyen ölüler kervanına katılıyordu. Bu yeni ve acımasız dünyada hayatta kalabilmek, âşık olabilmek mümkün müydü? Bu dünyada artık korkuya, ümitsizliğe, sevgiye yer yoktu! Zombilerle savaşmaktan bitap düşen Philip Blake, duyguların şimdiki yerini, yani yersizliğini anladı. Eski dünyanın yıkıntıları ve ölüleri arasında canlı kalabilmeyi başarmak yalnızca bir şarta bağlıydı: duygusuzlaşarak o ölülerden biri olmak! (Tanıtım Bülteninden)

Sayfalar