Konusu:
Her geçen gün etkisini biraz daha gösteren küreselleşme ile adeta gittikçe daralan ve küçülen dünyada, insanlığın oluşturduğu geleneksel kurumlar ve anlayışların kendisini sorgulamak durumunda kaldığı bir gerçek. İletişim araç ve gereçlerindeki hızlı gelişim ve teknoloji ile küreselleşme sürecini yönlendiren küresel güç odaklarının dünya çapında siyasal, kültürel ve askeri hegemonyalarını genişletme yönünde yürüttükleri politikalar, bir yandan öteden beri var olan geleneksel değerleri tehdit edip, yerel kimlik ve kültürel değerleri sarsarken, diğer yandan Batı paradigmasında ön plana çıkarılan özgürlük, sivilleşme, liberalizm ve akılcılık gibi değerlerin evrensel boyutta tartışılmasına yol açmaktadır.
Bu süreçten din de nasibini almaktadır. Bir taraftan güncel paradigmalar karşısında, bağlıları vasıtasıyla kendi geleneksel değer ve anlayışlarını sorgulamak/yeniden değerlendirmek durumunda kalan dinler, diğer taraftan gittikçe küçülen dünyada birbirleriyle de yüzleşmek durumundadırlar. Öyle ki çok kültürlülük ve çok dinlili-ğin kaçınılmaz bir durum haline geldiği toplumsal yapıda, dinler, kendilerinin var oluşunda hayati derecede önem taşıyan hakikat ve gerçek öğretilerini sorgulamak ya da yeniden gözden geçirmek durumunda kalmışlardır.
Benzer şekilde dinler, yaşadığımız dönemde yüzyüze kaldığımız, şiddet, terör ve çatışma gibi sorunlar karşısında takındıkları ya da takınmaları gereken tutum açısından da gerek kendi bağlılarınca gerekse ötekilerce sorgulanmak durumundadırlar. Dinlerle küreselleşme sürecine yön veren hegemonyal güçler arasındaki ilişkiler de başlı başına bir sorun olarak karşımızdadır. Öyle ki siyasal, ekonomik ve askeri anlamda gücü elinde bulunduran iktidarlarla tarihsel ve kültürel anlamda kendisini özdeşleştiren dinsel gelenek (Hıristiyanlık), küreselleşme olgusunu evrensel anlamda yayılmacılık açısından altın bir firsat olarak görmektedir.
Yorumlar
Hasan Taşkıran
Hasan Taşkıran
Per, 29/08/2019 - 07:22
Kalıcı bağlantı
Teşekkür
Elinize gözünüze sağlık