Konusu:
Rama Evreni’nde olaylar, aslında bizim çok da uzak olmadığımız bir gelecekte baş gösterir. 11 Eylül 2077 yılında Dünya’ya hatırı sayılır büyüklükte bir meteor düşmüştür. Söz konusu meteor, küresel bir felakete neden olmamıştır olmasına; fakat Padua ve Verona şehirlerini de yeryüzünden silmiştir. İşte bu sebeple insanlık, gözünü uzaya daha çok dikmiş durumdadır. Yörüngeye oturtulan teleskoplar ve gözlem evleri, bir başka meteor tehlikesine karşı sürekli dış uzayı gözlemektedir. Sonunda beklenen olur; boşluğun derinliklerinden devasa bir cisim çıkagelir. Bu cisme “Rama” adı verilir ve yaklaştıkça onun aslında bir meteor olmadığı anlaşılır! 31/439 numarayla kodlanan bu gizemli cisim; 50 km uzunluğunda, 20 km çapında, içinde geniş caddeler ile bölünmüş bir kaç yüz tane bina barındıran silindirik bir yapıdadır. Otuzbeş metre yüksekliğinde ve dikdörtgen şeklinde olan bu binaların herhangi bir bağlantı ve ek yerleri de yoktur; adeta oldukları yerden fışkırmış gibi durmaktadırlar. Bu gizemli yapay göktaşı, daha romanın başında okuru bilinmeyen bir dünyanın içine çekmeyi başarır.
Öte yandan yapının içinde adeta küçük bir ekosistem var gibidir. Güneş’in doğuşunu andıran elektriksel olaylar, güçlü fırtınalar, uçurumlar, vadiler ve hatta eriyen buzulların etkisiyle oluşan bir deniz bile mevcuttur. Rama’yı araştıran uzay gemisi Endeavour‘un mürettebatını, sentetik genlerle üretilmiş, cinsiyetsiz, örümceğimsi, üç bacaklı, üç dokungaçlı ve basit bir kas sistemine sahip olan karmaşık beyinli yaratıklar karşılar… Bunlar, pile benzeyen bir enerji kaynağı sayesinde, yemeleri ve soluk almaları gerekmeyen biyolojik robotlardır.