Konusu:
Necati Mert’in Bütün Öyküleri’nin birinci cildinde yazarın 70’li yıllardaki ilk öykülerini içeren Gramofonlar, Radyolar, Teypler ile 80’li yıllarda yazdıklarından oluşan Minnacık Bir Uçurum yer alıyor.
“Fincanı ağzına götürdü Usta. (Vay dürzü! Ulan çarşının en yüksek ücreti sende! Daha ne istiyon? Ortağım mısın benim? Şimdi paçanı tutuştururum!) Höpürdeterek çekti fincanı.
‘Dolaş dükkânları!’ dedi, ‘Kim fazla veriyorsa orda çalış.’” (“Göç Eden Çarşı”dan)
Kaybolan meslekler, eski çarşılar ve ufalan esnaf ve zanaatkârın günlük hayatından sancılarla minnacık uçurumlarında sıkışıp kalmış taşra küçük burjuvazisinden acınası, gülünesi hayat parçaları…
“‘Senden değil, bu şehirden kaçıyorum… Seni hep arayacağım canikom!’ dedi ve bir eli at kuyruğu saçının fiyonklu tokasında çıktı gitti.
Avukat Cemal Bey, söylemesi güç, o derbeder yatakta hiç özenilmeyecek halde, nasıl diyeyim, bir kap terbiyeli kereviz gibi kalakaldı.” (“İki Portakal”dan)
Necati Mert’in güzel ve titiz Türkçesi buluşturuyor bizi elbette toplumsal değişimle.